27 Haziran 2011 Pazartesi

Renklerin hislerle bir ilgisi olmalı...

Bence heyecan vücut yapısının tamamen sarsılmış ve alt üst edilmiş hali. Düşünün bir heyecanınızı; yanaklarımızdaki damarların bile tık tık atışını duymuşluğumuz vardır elbet, kimi kıpkırmızı olur heyecandan kimi kaskatı kesilir...ama güzel çok güzel heyecanlanmak. Vücudun tepeden tırnağa tüm dengesini bozması güzel... Ben kıpkırmızı olanlardanım. O beni kıpkırmızı yapıyor. Benim heyecanımın rengi kırmızı, kıpkırmızı.


Şimdiki zaman'da olmak, bütün duyguları dengeli ve yoğun yaşamak. Huzur ise 'an'da olmak. Peki mutlu olmadan huzurlu olunur mu ? ya da huzurlu olmadan mutlu olunur mu ? Düşünün bakalım ve paylaşında ama :) Ben huzurlu olmadan mutlu olamam. Huzurla başlayan cümlelerim hep mutlulukla biter. Huzur ve mutluluk aynı cümlenin içinde hep birlikteler. Onlar öyle bir bütün. 

Bir formül;

HUZUR = A / B < 1 ... ise huzur vardır.

Burada:

A = Sahip olmak istediklerimiz, emellerimiz.

B = Sahip olduklarımız ve imkanlarımız.

(Sahip olmak istediklerimiz / emellerimiz sahip olduklarımız / imkanlarımızdan az ise veya tersten söylersek; sahip olduklarımız / imkanlarımız sahip olmak istediklerimiz / emellerimizden fazla ise huzur vardır.)
Üstelik bu formül huzurun derecesini de veriyor: 'A/B' oranı, 1'den ne kadar küçükse (sahip olduklarımız sahip olmak istediklerimizden ne kadar fazla ise ) huzur da o kadar büyük olur. Şimdi bu huzura bir de, sevinç, neşe, sevmek ve sevilmek, hele hele aşkı da katarsak, işte o zaman yakaladığımız, 'mutluluk' oluyor. (Böylece mutluluğu da tariflemiş olduk)

Demek ki, mutlu olmadan huzurlu olunabilir ama, huzurlu olmadan mutlu olunamaz (mı)? :)

Nedir senin için huzur? 

Sabah uyandığım zaman yeşili ve maviyi görmek huzur
Uyurken sevgili kokusu ve teni huzur
Aile içi sevgi huzur
Para huzur mu ? Klişe ama hadi düşünün sizin için huzur nedir diye...

Benim huzurumun rengi mavi ve yeşil. Yeşili su yeşili mavisi güneşli gökyüzü.. 




Uzun bir süre güzel hayat başlamak üzere diye düşündüm.
Gerçek güzel hayat!
Ama hep bir engel daha vardı önde.
Öncelikle yapılması gereken bir şey,
bitmemiş bir iş,
tamamlanması gereken bir hizmet,
ödenecek bir borç...
Hemen sonra güzel hayat başlayacak.
Sonunda uyandım ki, hayat zaten bu engeller.
Bu perspektif;
mutluluk için bir yol olmadığını,
bilakis mutluluğun kendisinin asıl yol olduğunu
görmeme yardımcı oldu.
Öyleyse yaşanan her anın keyfini çıkarmalı ve
bu anlar, paylaşılacak özel biri ile geçirildiğinde
daha da çok keyfi hissedilmeli.
Zamanın kimseyi beklemediğini unutmamak lazım.
Öyleyse, daha fazla mutlu olmak için;
okulun bitmesini, okula gitmeyi,
on kilo vermeyi, altı kilo almayı,
çocuk sahibi olmayı,
çocukların büyüyüp evden ayrılmalarını,
işe başlamayı, emekli olmayı,
evlenmeyi, boşanmayı,
Cuma akşamını, Cumartesi sabahını,
yeni araba-ev almayı,
yeni araba-evin borcunun bitmesini,
baharı, yazı, sonbaharı, kışı,
ayın birini, on beşini,
şarkınızın radyoda çıkmasını,
ölmeyi, yeniden doğmayı beklemeyin.
Mutluluk bir hedef değil yoldur.

Alfred D'Souza 


         
Mutluluğumun rengi toz pembe benim. Benim mutluluğum toz pembe... Mutlu olayım diye bekleme yazı baharı, bekleme okulum bitsin işe başlıyayım diye, yeni araba almayı evinin kirasını ödemeyi bekleme. Mutluluğunun rengi huzurlu olsun, ve birazda heyecanlı...



p.s: Geçirdiğim heyecanlı,huzurlu ve mutlu hafta sonuna yazılan bir yazıdır :)) ihihihi 

Güzel çok güzel kalın ve renklerinizi belirleyin siz de düşünün ve seçin sonra da paylaşım paylaştırın. Neymiş mutluluk paylaştıkça güzelmiş :) 

Öznur

2 yorum: