14 Eylül 2011 Çarşamba

23 Oldum, Nabeeer?

İnsan kişiliği ne zaman şekillenmeye başlar ?

-Doğduğu ilk dakikada,
-Çocukluk yıllarının başlangıcında,
-Ergen olduğunda,

...

Bence doğduğu ilk dakikada. İlk dakikada kişilik mi olurmuş demeyin. Oluyor...

10 Eylül 1988 sonbaharında, öğlen 12.30 civarında, Şişli Etfal Hastanesi'nde...dünyaya gelmeye çalıştığım daha o ilk dakikalarda ben 'kendimi' belli etmişim. Herkes dünyaya kafasını uzatırken; ben adım atmak istercesine, ters gelmişim. 9 ay boyunca normal doğum yapacağı söylenen annem, benim tersliğimden dolayı sezeryan amelyata alınarak 2 düşük hamileliğinden sonra çok istediği beni dünyaya getirir. Ve her şey bundan sonra başlar...

Annem hep kumral kıvırcık saçlı ve mavi gözlü olmamı istemiş, istemiş de gel gör ki ne annem renkli gözlü ne de babam. Kadınlar hep mi böyle ? Mesela ben de: 'tüm kıyafetlerimi kızıma saklıyacağım, ohhoo o büyüyene kadar hepsi en değerlisinden vintage olur' diyorum. Ya belki kızım vintage giyinmek istemeyecek değil mi ama ? Yok, ama! Aması yok ben o kadar koleksiyon oluşturuyorum, tabiki giyinecek ... diye uzayıp gidiyor bu monologlarım. Napalım, biz kadınlar pek meraklıyız 'istediğim olacak işte' demelere. Annem hayalini kurduğu kızına sahip oldu olmasına ama unuttuğu ve ona acı veren bir gerçek  vardı; Kızı dünyaya ters gelmişti.


Uslu bir bebeklik ve çocukluk geçirsem de; ergenlikle birlikte o 'terslik' kendini kişiliğimde göstermeye başladı. O saçlarını uzat dediyse ben gittim kestirdim, saçlarını boyatma dediyse; gittim saçımı turuncuya boyattım. Neyi yapma dediyse ben hep onun yapma dediğini yapar oldum. Ama inat değildi bu; onun yapma dediği her şey bana son derece ilgi çekici ve farklı geliyordu. Ve annem her defasında: ''Böyle ters olacağın doğumundan belliydi zaten' derdi...

Ben 23 oldum- anneme göre 24, babama göre 25- ve annem hala ne tarzımı beğenir ne saçımı ne de başımı... Ama zaten anneler hep öyle olmaz mı ? Hep komşunun kızını sana över ama hiç senden memnun olmaz. Bu aralar bana yeşil çamdan fırlamış gibi giyinmeyi ne zaman bırakacaksın diyip duruyor. İkinci elden aldığım çantaları taktığım zaman ise benden utanıyor. Çok kirli duruyormuş çantalar. Geçen gün bir tanesini ciflemek istedi, bembeyaz olurmuş. Ama artık bu 'tersliğimden' dolayı benimle kavga etmiyor, o da alıştı bana ve benimle birlikte 'tersliklerime'...

22 bitti peki hayatıma ne kattı ?

-Hayatıma aşk geldi, 
-Kolumdaki kelebek kanatlandı,
-Mezun olmadan ilk işimi buldum,
-İlk defa 'maaş' adı altında para kazandım,
-İlk defa bir erkekle aynı evde yaşamaya başladım,
-'Arkadaşlıklar çok güzeldir' dedirtti arkadaşlarım,
-Bir yada iki kez sarhoş oldum, (21'imdeki sarhoşluklar 22'mede yetti)
-Güzel aşk kaçamakları yaptım,
-Yeni arkadaşlarım oldu,
-Çağdaş Evliya Çelebi yarışmasına katılıp, yarışmayı kazanamadım ama güzel insanlar tanıdım,
-Bolca arkadaşlarımın aşk acılarını dinledim,
-Koca bir yıl boyunca kendimi buraya ait hissedemedim ve hissedemeyeceğimi anladım,
-Blog yazmaya başladım,
-Hep hayal kurdum,
-İlk defa istifa ettim,
-İkinci kez çok güzel bir iş buldum,
-Gezdim, yeni yerler keşfettim, fotoğraf çektim, film izledim, yemek yaptım, seviştim,
-Dişimi çektirdim,
-İlk defa saçımı kısacık kestirdim,
-Hala yüzme öğrenemedim,
-Uzaklardaki dostlarımı özledim, birkaçına misafirlik ettim,
-Güzel sevgilinin güzel ailesi ile tanıştım,
-Ağladım, güldüm, küstüm, trip attım, dans ettim, hastalandım, uyudum uyandım...
-Hayallerimi gerçek yaptım. İspanya'ya gittim,
-Hayatımdaki en güzel zamanı geçirdiğim anılarıma; Vilnius'a gittim,
-4 ülke, 8 ülke şehri gördüm,
-Ege'yi keşfe çıktım,

...

Hani dedim ya herkes dünyaya kafasını uzatırken ben adım attım diye, işte o adımıma bir dövme yaptırdım. O adım hep hayallerimle pratik yapacak. Ben hayal kurdukça, o yollara düşecek.

Geçtiğimiz cumartesi doğum günümdü. Bana süpriz hazırlayan sevgilime ve beni yanlız bırakmayan canım arkadaşlarıma benden birer 'parlayan yıldız' !

En çok okuduğum doğum günü dileği şuydu:'' travel a lot- bol gezili bir yıl'' İşte en güzel doğum günü dileğim!

Sevgili anneme & babama sevişip benim dünyaya gelmemi sağladıkları için ne kadar 'parlayan yıldız' versem az. Ters geldim tamam ama iyi olmadı mı anne ? Hem terslik içinde farklılık barındırmaz mı?

İyi ki doğmuşum ya, Oh be!

Öznur

27 Haziran 2011 Pazartesi

Renklerin hislerle bir ilgisi olmalı...

Bence heyecan vücut yapısının tamamen sarsılmış ve alt üst edilmiş hali. Düşünün bir heyecanınızı; yanaklarımızdaki damarların bile tık tık atışını duymuşluğumuz vardır elbet, kimi kıpkırmızı olur heyecandan kimi kaskatı kesilir...ama güzel çok güzel heyecanlanmak. Vücudun tepeden tırnağa tüm dengesini bozması güzel... Ben kıpkırmızı olanlardanım. O beni kıpkırmızı yapıyor. Benim heyecanımın rengi kırmızı, kıpkırmızı.


Şimdiki zaman'da olmak, bütün duyguları dengeli ve yoğun yaşamak. Huzur ise 'an'da olmak. Peki mutlu olmadan huzurlu olunur mu ? ya da huzurlu olmadan mutlu olunur mu ? Düşünün bakalım ve paylaşında ama :) Ben huzurlu olmadan mutlu olamam. Huzurla başlayan cümlelerim hep mutlulukla biter. Huzur ve mutluluk aynı cümlenin içinde hep birlikteler. Onlar öyle bir bütün. 

Bir formül;

HUZUR = A / B < 1 ... ise huzur vardır.

Burada:

A = Sahip olmak istediklerimiz, emellerimiz.

B = Sahip olduklarımız ve imkanlarımız.

(Sahip olmak istediklerimiz / emellerimiz sahip olduklarımız / imkanlarımızdan az ise veya tersten söylersek; sahip olduklarımız / imkanlarımız sahip olmak istediklerimiz / emellerimizden fazla ise huzur vardır.)
Üstelik bu formül huzurun derecesini de veriyor: 'A/B' oranı, 1'den ne kadar küçükse (sahip olduklarımız sahip olmak istediklerimizden ne kadar fazla ise ) huzur da o kadar büyük olur. Şimdi bu huzura bir de, sevinç, neşe, sevmek ve sevilmek, hele hele aşkı da katarsak, işte o zaman yakaladığımız, 'mutluluk' oluyor. (Böylece mutluluğu da tariflemiş olduk)

Demek ki, mutlu olmadan huzurlu olunabilir ama, huzurlu olmadan mutlu olunamaz (mı)? :)

Nedir senin için huzur? 

Sabah uyandığım zaman yeşili ve maviyi görmek huzur
Uyurken sevgili kokusu ve teni huzur
Aile içi sevgi huzur
Para huzur mu ? Klişe ama hadi düşünün sizin için huzur nedir diye...

Benim huzurumun rengi mavi ve yeşil. Yeşili su yeşili mavisi güneşli gökyüzü.. 




Uzun bir süre güzel hayat başlamak üzere diye düşündüm.
Gerçek güzel hayat!
Ama hep bir engel daha vardı önde.
Öncelikle yapılması gereken bir şey,
bitmemiş bir iş,
tamamlanması gereken bir hizmet,
ödenecek bir borç...
Hemen sonra güzel hayat başlayacak.
Sonunda uyandım ki, hayat zaten bu engeller.
Bu perspektif;
mutluluk için bir yol olmadığını,
bilakis mutluluğun kendisinin asıl yol olduğunu
görmeme yardımcı oldu.
Öyleyse yaşanan her anın keyfini çıkarmalı ve
bu anlar, paylaşılacak özel biri ile geçirildiğinde
daha da çok keyfi hissedilmeli.
Zamanın kimseyi beklemediğini unutmamak lazım.
Öyleyse, daha fazla mutlu olmak için;
okulun bitmesini, okula gitmeyi,
on kilo vermeyi, altı kilo almayı,
çocuk sahibi olmayı,
çocukların büyüyüp evden ayrılmalarını,
işe başlamayı, emekli olmayı,
evlenmeyi, boşanmayı,
Cuma akşamını, Cumartesi sabahını,
yeni araba-ev almayı,
yeni araba-evin borcunun bitmesini,
baharı, yazı, sonbaharı, kışı,
ayın birini, on beşini,
şarkınızın radyoda çıkmasını,
ölmeyi, yeniden doğmayı beklemeyin.
Mutluluk bir hedef değil yoldur.

Alfred D'Souza 


         
Mutluluğumun rengi toz pembe benim. Benim mutluluğum toz pembe... Mutlu olayım diye bekleme yazı baharı, bekleme okulum bitsin işe başlıyayım diye, yeni araba almayı evinin kirasını ödemeyi bekleme. Mutluluğunun rengi huzurlu olsun, ve birazda heyecanlı...



p.s: Geçirdiğim heyecanlı,huzurlu ve mutlu hafta sonuna yazılan bir yazıdır :)) ihihihi 

Güzel çok güzel kalın ve renklerinizi belirleyin siz de düşünün ve seçin sonra da paylaşım paylaştırın. Neymiş mutluluk paylaştıkça güzelmiş :) 

Öznur